Adem Ergül

Yönetim ve İnsana Say

Altınoluk Dergisi, 2004 – Mart, Sayı: 217, Sayfa: 009

Çağımız bilgi toplumu, iyi yetişmiş bir insanın en önemli sermaye olduğunun farkına vardı. Bu sermayeyi en güzel şekilde değerlendirmek için “İnsan Kaynakları” bölümleri oluşturdu. Bu bölümler, elinde mevcut olan insan kaynağını daha da geliştirmek ve yeni insan kaynaklarına ulaşmak için hummalı bir çalışmanın içine girdi. Ancak unutulan bir gerçek vardı; insan, üretim için sıradan bir sermaye olamazdı, olmamalıydı. Onun varlık sebebi iş makinesi olmak değildi. İşte bu noktada insanı yöneten zihniyetin insan anlayışı devreye giriyordu. Rabbânî ve nebevî bir terbiye ile gönlündeki duyguları disipline edilmemiş bir yöneticiden, insana layık olduğu değeri veren bir anlayış beklenebilir miydi? Elbetteki hayır. Öyleyse insanın gerçek misyonunu bilmesi gereken birileri olmalıydı. Evet “İslâm İnsanı” bu açığı kapatabilirdi, kapatmalıydı. Fakat ne yazık ki, insanı iliğine kadar sömürülüp istifade edilecek önemli bir kaynak gören materyalist felsefe, inanan insanımızın düşünce ve duygu dünyasını da istilâ edip kendine göre tanzim etti.

İşte bu felsefenin tabii bir uzantısı olarak günümüzde bazı “İnsan Kaynakları” bölümleri, “insana saygı” mefhumunu bile, maddi bir üretimin gereği olarak planlamaktadır. Artık adı “insana saygı” bile olsa, arka plandaki “niyet” farklı olduğundan, yöneticilerin personele yönelik saygı ifadeleri, çoğu zaman yüzeysel bir davranış kalıbından ibaret kalmaktadır. Bu ise samimi insan ilişkilerinin kurulmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Zira kökü kalbe dayanmayan davranış şekilleri, kısa sürede sahibini ele vermekte ve sonuçta kendisine karşı sevgi yerine nefret oluşturmaktadır.

İnsan idaresi, robot ya da hayvan yönetimi değildir. Yönetilenlerden hemen her konuda tam bir teslimiyet beklemek, nefsin ilahlığa özenme hastalığının nüksetmesidir. İslâm’ın tavsiye ettiği ve  Peygamberimizin -sallallahu aleyhi ve selem- şahsında  insanlık âlemine sunduğu yönetim tarzı, insanı robotlaştıran ve köleleştiren değil, “geliştiren ve özgürleştiren bir yönetimdir”. Ne acıdır ki insanı robotlaştıran ya da sıradan bir hayvan seviyesine indiren düşünce ve sistemlerde, yönetim adına ortaya konan prensipler, çoğu zaman insan haysiyet ve hakikatini görmezden gelen zulüm prensipleri haline dönüşmektedir.

İslâm’ın ana kaynaklarından süzülüp gelen kültür ve mevdeniyet değerlerimize bakarak, yönetimde insana saygının gereklerini kısa kısa maddeler halinde şöyle hulâsa edebiliriz:

1. İnsana saygının temeli, onun varlığına, fikirlerine, kabiliyet ve becerilerine saygı duymaktır. Kültürümüzde ifade edilen “Yaratandan ötürü yaratılan her şeye sevgi ve saygı” anlayışı ise çok daha yüce bir bakış açısıdır. Fahr-i kâinât -sallallahu aleyhi ve selem- Efendimizin ifadesine göre “insanı küçük görmek” kişiye günah olarak yetecek büyük bir suçtur.

2. Yönetimde istişare ve iknâya önem vermek, insana saygının bir gereğidir. İstişâre, insana ve görüşlerine değer vermenin, diğer bir ifadeyle onu adam yerine koymanın en önemli işâretidir. Adam yerine konulmayan bir kimseyi geliştirmek hayaldir. Yöneticilik ve liderlik, birçok aklı bir araya getirerek daha küllî bir akla ulaşabilme becerisidir. İknâya dayanmayan yönetim, çoğu zaman bir zorbalıktır. Yönetimde böyle bir üslup, esasen çalışanların ikiyüzlü davranmasına sebep olacak ve iş ortamında gerçek bir duygudaşlığın oluşmasına engel teşkil edecektir. Kalbini kazanamadığınız kimselerle ekip olmanız (takımdaşlık) ise mümkün değildir. Ekip kuramamışsanız, büyük işler başarabilme şansına da sahip değilsiniz demektir.

3.Solmaz ve pörsümez değerler sistemimize göre insan yönetimi, insana hâkim olmak değil, belki yapılacak işlerde onu, gönlü ve imkanlarıyla birlikte, “yanına alma sanatı”dır. Zira hakimiyet duygusunda, yönetilenleri (şuur altında) küçük görme, onları mal ve eşyâ statüsünde değerlendirme yargısı yatmaktadır.

4. Yönetimde zaafa düşmeden “ölçülü bir hilm üslûbu” (hoşgörü ve yumuşak bir üslup) hem muhataba saygının bir gereği, hem de ekibi toplayıcı ve birleştiricidir.

5. Kişiye özel ilgi, onun üzerinde özel bir tesir icra eder. Bir insana verebileceğiniz en büyük ikram, onun için ayırdığınız zamandır. Bu ikram, bir bakıma ömrünüzden bir parçayı ona vermek gibidir.

6. Yönetilen insanla sizin aranızdaki “tatmin edici ilgi düzeyi”nin derecesi, onun maddî, rûhî ve fikrî alanlarının ne kadarını ne ölçüde ihata edebiliyorsa, onun size ve müessesenize olan bağlılık duygusunun gelişmesinde, iş başarısında  ve rehberliğinizin etkili olmasında başarı şansınız da o kadardır.

7. İnsana sevgi, saygı, şefkat, empati ve ihsanla yaklaşmak, onun gönlünü kazanabilmenin cihanşümül bir gerçeğidir.

8. İnsanı sevip saymayan kimse, onu yönetmeye kalkarsa zulme sapar, hem kendini hem de ilgilendiği kimseleri küçültüp yok eder.

9. İnsanların gönlünü kazanmanın en kolay yolu, onların zor ve zayıf anlarında yanlarında olmaktır.

10. Yanınızda çalışanlara güvenip mesuliyet yüklemek (yetki devretmek ve işi delege etmek), onları yetiştiren ve öz güvenlerini geliştiren önemli bir yönetim metodudur. Paylaşamayanın sadrı daralır. İşi delege etmesini bilmeli, strese boğulmamalıdır. “Her şeyi ben yapayım anlayışı” sadrı daraltır, ekibe karşı menfî duyguları besleyip büyütür ve sahibini çabuk yorar. Şu gerçeği de unutmamalıdır ki insanlar kendilerini, istifade ettikleri yerden çok, kendilerinden istifade edilen yerlere aid hissederler.

11. Yanımızda çalışanlara itibar göstermek ve başarının hazzını onlarla paylaşmak, yüksek bir motivasyon sebebidir.

12. Çalışma ekibimize fikirlerini serbestçe paylaşabilecekleri “keşif ortamları” oluşturmamız, yeni inkişaflara vesile olabileceği gibi iş arkadaşları arasındaki dedikoduyu da bitirecektir.

13. Personelimizin istidat ve becerilerini sergilemelerine fırsatlar sunmak ve hatta onları cesaretlendirmek, onların muhabbet, güven ve saygılarını artıracağı gibi kendilerinin gelişmelerine de ciddi bir katkı sağlayacaktır.

14. Samimi eleştirilere açık olmak, hem eleştirileni geliştirecek hem de takım liderine karşı güven ve saygıyı pekiştirecektir.

15. Yanımızda çalışan kimselere karşı –kişinin durumunu ve konumunu göz önünde bulundurarak-yerine göre bazen bir abi, bazen bir yönetici, bazen bir danışman, bazen bir rehber, bazen de bir muallim olmak (Coching sistemi) kendisine şükran duyulan bir yönetici olmamızı gerçekleştirecektir.

Hülâsa sevgi, saygı ve güven dolu ilişkiler, tek taraflı ilişkiler değil, karşılıklıdır. Özellikle önde olanların örnek davranışları, yönetilenler tarafından takdir, taklid, saygı ve sevgi hisleri olarak geri dönecektir. İdari davranış ve tasarruflarını ihsân duygusu1 içinde gerçekleştirebilen yöneticilerin davranış modellerinin güzelliğini ise satırlara dökmek zordur. Bu ancak yaşanarak tadılabilecek bir güzelliktir.

Dipnotlar: 1) İhsan duygusu: Allah’ı görüyormuşçasına ya da O’nun tarafından izleniyormuşçasına tavır ve davranışlar içinde bulunma hali.