Adem Ergül

İslâm Tebliğinin Meseleleri

Altınoluk Dergisi, 1998 – Ocak, Sayı: 143, Sayfa: 04

Hindistan’dan Selam Var…

Çocukluğumuzda Hindistan’ın adını masallarda işitir ve bu diyarın adeta bir hayaller ülkesi olduğunu düşünürdük. Ama bugün teknolojinin de ilerlemesiyle bu hayallerimizin yerini gerçekler aldı. Geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde Türkiyeli müslümanların kendisini yakından tanıdığı, asrımızın önde gelen Rabbâni âlimlerinden Ebu’l-Hasen en-Nedvî’nin Muhterem Emin Saraç hocamıza hitaben bir daveti oldu. Davet, “İslâm Tebliğinin Meseleleri” üzerine düzenlenecek bir sempozyuma yönelikti. 12-13 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek olan bu sempozyuma bir grup olarak katılmanın ülkemiz adına daha faydalı olacağını düşünen Emin Saraç hocamız, bu maksatla beş kişilik bir heyet oluşturdu. Allah’a hamdolsun, bu heyet içinde yer almak bize de nasip oldu.

Şâirin “Nasîbindir gezdiren yer yer seni” mısrâında da işâret ettiği gibi seyahatin sebebi, Ebu’l-Hasen en-Nedvî’nin başkanlığında “Nedvetü’l-ulemâ”nın düzenlemiş olduğu iki günlük sempozyuma katılmak ve bu arada bir asırlık geçmişiyle örnek bir kuruluş olan “Nedvetü’l-ulemâ”nın yapısını incelemekti.

Hindistan’ın Genel Yapısına İlişkin Bazı Bilgiler

Hindistan, bir milyara yakın nüfusuyla dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi iken yüzölçümü (3.287.590 km2) itibariyle yedinci sırada yer alıyor. Müslümanlar, toplam nüfusun yaklaşık %13 ya da 15’ini oluşturmakta. Siyâsî bakımdan 1950’den bu yana parlamenter bir sistemle yönetilmekte olan bu ülke, kendi içinde 27 eyâlete ayrılmış. Din, dil, kültür ve tarihî miras bakımından âdeta tarihin her döneminin bir arada sergilendiği büyük bir mozayik görünümünde. Dinler tarihi ve sosyoloji uzmanları için zengin bir arşiv sayılabilir.

Hindistan’la ilgili kısa notlarımıza şunu da ilâve edelim ki, burası bir çok kültürün kaynaşma alanı olmuş. Felsefî ve mistik düşüncenin önemli merkezlerinden biri… Bu yönüyle bugün bile bir çok kimsenin ilgisini çekiyor. Hindistan’da yetişen âlimlerin islâmî ilimlere yaptıkları katkı da her türlü takdirin üstündedir. Özellikle fıkıh, tasavvuf ve aklî ilimler sahasında ortaya konulan eserlerin büyük çoğunluğu, sahalarında müracaat kaynağı. Şâh Veliyyullâh ed-Dehlevî, Süleyman en-Nedvî, Numan eş-Şiblî, Zekeriya Kandehlevî gibi âlimler ve Muhammed Bâkî Billâh, İmam Rabbânî, Muhammed Mâsum, Muhammed Seyfeddin ve Abdullah ed-Dehlevî gibi Altın Silsilenin kol başları olan mürşidler, orada yetişmişler.

LUCKNOW VE SEMPOZYUM

Lucknow, “Nedvetü’l-ulemâ”nın merkezinin bulunduğu ve davet edildiğimiz sempozyumun yapılacağı şehir. Yeşillikler arasında, Sakarya’yı andıran şirin bir belde. Bir haftalık seyahatimizin hemen tamamında (altı gün) bize ev sahipliği yapacak olan bu şehir, Yeni Delhi’den uçakla elli dakikalık bir uzaklıkta bulunuyor. 11 Kasım Salı günü mahalli saatle 07.00’de (Türkiye saatiyle 03.30) Lucknow havalanına indiğimizde bizi, Ebu’l-Hasen en-Nedvî’nin selamlarıyla güler yüzlü insanlar karşıladı. Bu imanın dışa vurumu olmalıydı.

120 kadar bâtıl inanışın bulunduğu ve “fareler”e varıncaya kadar ilâh çeşitlerinin yer aldığı bir diyarda “mü’min ve muvahhid olmanın nasıl bir duygu oluşturduğu”nu sorduğumuz bir Hindli müslümanın okuduğu şu âyet, “İslâm” nimetinin ilâhî bir ikram oluşunu ne güzel ifâde eder:

” Hidâyetiyle bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize hidâyet etmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdir” (A’râf Sûresi 43).

Hindistan’da zor şartlar altında yaşamalarına rağmen “Nedvetü’l-ulemâ” mensupları misafirlerine en güzel ikramı yapmaktan geri durmadılar. Başlangıçtan dönüşe kadar alınları kırışmadan hocasıyla-öğrencisiyle âdeta etrafımızda pervane oldular. On küsur ülkeden otuzun üzerinde delegenin yer aldığı konferansa, Hindistan içinden de onbini aşkın davetli katılmıştı. İslâm dünyasından 2000 kadar davetli olmasına rağmen katılım çok sınırlı olmuştur. Fakat bu eksiklik “İmâmü’l-Harem Abdullah es-Sübeyl” ve Kudus eski imâmı “Muhammed es-Sıyâm”ın gelmesiyle kısmen giderilmiş oldu. Zira “Kâbe-i Muazzama”ya ve “Kudüs-i Şerif”e olan sevginin tabii bir sonucu olarak, Hindistanlı müslümanların imamlara gösterdikleri coşku, görülmeye değer bir manzaraydı.

12 Kasım Çarşamba günü Ebu’l-Hasen en-Nedvî başkanlığında sempozyum başlamış oldu. “Nedvetü’l-ulemâ”ya bağlı “Dârü’l-ulâm Kampüsünde”de düzenlenen bu programı, yaklaşık on bin kişilik bir topluluk izledi. İlk gün “Nedvetü’l-ulemâ Genel Sekreteri” Muhammed er-Râbi’nin takdim konuşmasından sonra Ebu’l-Hasen en-Nedvî, kapsayıcı bir açılış konuşması yaptı. Sempozyumun hedeflerini göstermesi bakımından bu konuşmadan bazı notlar aktarmak faydalı olacak.

Konferansın gayesinin yirmibirinci yüzyılın eşiğinde İslâm davetinin karşılaştığı problemleri tartışmak olduğunu belirten Nedvî, ihtiyacın yoğunluğu açısından bu konferansın yerinde ve zamanında yapıldığına işaret etti. Bir asır önce kurulan “Nedvetü’l-ulemâ”nın, eğitimde ıslahat yapmak üzere “Darü’l-Ulûm”u kurduğuna ve günün şartlarına göre program geliştirdiğine vurgu yaparak, 21. Yüzyıla girerken eğitim programlamlarında yeniden bir ıslahat yapılmasının bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Eğitim ve öğretimde gerçekleştirilebilecek bu düzenlemelerin, temelde İslâm çağrısını her yere ve herkese ulaştırmayı hedeflemesi gerektiğine değindi.

İslâm davetinin önündeki en büyük engellerden birinin Kadiyânîlik hareketi olduğuna işâret eden Nedvî, düzenlenen bu sempozyumun bir hedefinin de bu nevi yıkıcı hareketlere karşı müslüman halkı bilgilendirmek olduğunu ifâde etti. Bu toplantının Hindistan’da özellikle de Uttar Pradesh eyaletinde akdedilmesinin bu açıdan çok önemli olduğunu söyleyerek İngilizlerin desteği ve teşviki ile Kadıyânîlik hareketinin bu topraklarda doğduğuna işâret etti.

Konuşmasının buraya kadarki bölümünü Arapça yapan Nedvi, daha sonra yerel dil olan Urduca ile konuşmasına devam etti. Türk delegasyonunun katılımından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Sabık Başbakan Necmettin Erbakan’ın gönderdiği mesajı bizzat kendisi okudu ve ardından “Osmanlı Hilafeti”nden bahsederek halifesizliğin acı sonuçlarını tüm müslümanlar olarak hissettiklerini ifâde etti. Yaklaşık on dakika kadar Türklerin İslâm’a olan hizmetlerinden bahsetti. Nedvî’nin konuşması, Muhammed İkbal’den naklettiği; “Ümmetin birliği ancak son Peygamber inancıyla sağlanabilir” cümlesiyle son buldu.

Nedvî’nin konuşmasından sonra sabah oturumunda sempozyumun şeref misafiri; Harem İmamı Muhammed b. Abdullah es-Sübeyl, bir selamlama konuşması yaptı.

Daha sonra sırasıyla Rabitatü’l-Alemi’l-İslâmî Başkan yardımcısı, Medine İslâm Üniversitesi Rektörü, Uluslararası İslâma Çağrı ve Yardım Kurulu Genel Sekreteri birer selamlama konuşması yaptılar.

Türk heyeti adına Emin Saraç Hocaefendi bir selamlama konuşması yaptı. Türkiyeli müslümanlar adına şükranlarını ve selamlarını iletti. Hindistanlı müslümanların yaptıkları yardımları hâlâ minnetle andıklarını, bundan dolayı Hindistanlı kardeşlerine teşekkür etmek maksadı ile geldiklerini ifade etti.

Birinci günün akşamki oturumunda Hindistan’ın çeşitli bölgelerinden gelmiş dinî liderler halka yönelik konuşmalar yaptılar. Bu arada Keşmir Müslümanlarının dini lideri de hamasî bir konuşma yaptı.

İkinci gün önceden belirlenmiş olan “İslâm’a Çağrı Komisyonu”, “Sapık Mezhepler ve Kültür Emperyalizmi ile Mücadele Komisyonu” ve “Öğretim Metotları Komisyonu” çalışmalarına başladı. Tebliğler okundu, müzakereler yapıldı. Her komisyon sonuç bildirgesine konulmak üzere tavsiye kararlarını belirledi.

İkinci gün sabahki oturumda yeni gelen katılımcıların selamlama konuşmaları oldu. Bu konuşmalar arasında Mescid-i Aksa eski imamı Muhammed es-Sıyâm’ın nesir ve nazım üslübuyla yaptığı konuşma heyecan verici nitelikte idi. Sempozyum, Ebu’l-Hasen en-Nedvi’nin kapanış konuşmasının ardından alınan karar ve tavsiyelerin okunması ile sona ermiş oldu.

Luknow’da yapılan bu tarihi toplantının en önemli faydası, Hindistan’da yaşayan müslümanlara büyük bir moral vermiş olmasıdır. Nitekim Cuma namazının “Harem İmamı” tarafından kıldırılacağının duyulması üzerine müslümanlar, “Nedve Camii”ne bir sel gibi akmış ve Hindistan gazetelerinin ifâdesiyle 600 bine yakın bir cemaat oluştu. Nedve temsilcileri bu ilgiden son derece memnun olduklarını çeşitli vesilelerle dile getirerek toplantının gayesinin tahakkuk ettiğini açık bir şekilde ifade ettiler. Hatta sempozyum Genel Sekreteri Prof. Dr. Enis Chiste, memnuniyetini şu sözlerle dile getirdi: “Bu toplantı bizim için gayesine ulaşmıştır. Zira bölge müslümanları için büyük bir prestij sağlamıştır. Lucknow havaalanına bugüne kadar ilk defa bir uluslararası uçak inmiş ve bu uçakta da müslümanların kıblesinin imamı teşrif etmiştir. İmam resmi bir protokolle karşılanmıştır ve yüzbinlerce insan âdeta biz de varız demiştir”. Allah katında farzlardan sonra en mühim ibâdetin mü’minin gönlüne sûrûr vermek olduğu düşünülürse bu nevi toplantıların özellikle müslümanların azınlıkta olduğu bölgelerde icra edilmesinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Nedvetü’l-ulemâ ve Dârü’l-ulum

“Nedvetü’l-ulemâ” ismi özellikle islâmî ilimler sahasında araştırma yapanların merak ettikleri önemli bir isimdir. Zira bir asırlık geçmişiyle ve yetiştirdiği ilim adamlarıyla haklı bir üne kavuşan bu kuruluş hakkında Türkçe olarak yayınlanmış detaylı bir çalışma yapılmamıştır. En azından biz böyle bir çalışmaya rastlayamadık. Bu bakımdan -Allah izin verirse- bu müessese ile ilgili detaylı bir çalışmayı İLAM- Araştırma Dergisi’nin dördüncü sayısında bir makale olarak yayınlamayı düşünüyoruz. Bu sebeple burada Altınoluk okuyucuları için konuyla ilgili kısa ve genel bilgiler vermekle yetineceğiz.

“Âlimler Meclisi” anlamına gelen “Nedvetü’l-ulemâ”, hicrî 1311, miladî 1893 yılında genelde tüm müslümanların özelde ise Hindistan’da yaşayan müslümanların meseleleriyle ciddi bir şekilde ilgilenmek için Hindistan’ın önde gelen ilim ve fikir adamları tarafından kurulmuş fikrî bir harekettir. Başlangıcından bugüne kadar özellikle yeni neslin yetişmesine yönelik eğitim-öğretim faaliyetlerine büyük önem veren bu hareket, kuruluşundan kısa bir süre sonra ilkokuldan üniversite seviyesine kadar takip edilebilecek bir eğitim öğretim proğramı yapmış ve bunun icrâsı için de “Dârü’l-ulum” adıyla bir müessese kurmuştur (h. 1316/m. 1898). Bugün bu müessese 2000 öğrencisiyle eğitim ve öğretime devam etmektedir.

“Dârü’l-ulum”un programları zamanın ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak çok yönlü bir şekilde hazırlanmış olmakla birlikte beşer yıllık aralarla yenilenmektedir. Son derece kısıtlı imkânlar içerisinde öğrencilerin gözle görülür bir başarı sağlamalarının temelinde yatan en önemli sebep kanaatimizce kurucuların ve hocaların samimiyeti ve hasbî oluşlarıdır. Nitekim Nedvetü’l-ulemânın genel reisinin ve Dârü’l-ulum’un dekan ve mali işler sorumlusunun, ücret almadan öğrencinin imkanlarıyla aynı şartları paylaşarak bu hizmeti yürütmeleri, başka türlü izah edilemez. Başarılarının bir diğer sebebi de Nedvetü’l-ulemâ Genel Sekreteri Muhammed er-Râbi’nin ifâdesiyle program ve ekonomik bakımdan devlete bağımlı olmamaktır.

Esasen “Nedvetü’l-ulemâ”nın bugünkü genel sorumlusu olan Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî hakkında da burada bazı bilgilere yer vermek uygun olacaktır. Seneler önce Medineli Osman Efendi diye maruf bir büyüğümüzün bir Allah dostuna yazdığı mektupta şu mealde sözler işitmiştim: “Efendim senelerdir Mescid-i Nebevî’ye devam ederim. Burada iki kişinin namazı beni çok etkiler. Birisi Ebu’l Hasen en-Nedvî’nin namazı, diğeri de zât-ı âlinizin. Sizleri görünce sanki sahabeden aramızda bulunan iki kişi diye aklımdan geçiririm…” Hakikaten Ebu’l-Hasen en-Nedvî, bütün hal ve hareketleriyle sünneti yaşayan bir Rabbani âlim. 84 yaşında olmasına rağmen gecesiyle gündüzüyle ümmetin meselelerine çözümler üretmeye çalışan bir Allah dostu. Asırlarca İslâm’ın bayraktarlığını yaptılar diye müslüman Türklere karşı tarifi mümkün olmayan büyük bir sevgisi var. Türkiye’ye dua ediyor ve buradaki tüm müslümanlara teenni ve basîret üzere hareket etmeleri tavsiyesinde bulunuyor.

Alınan Karar ve Tavsiyeler

“Sapık Mezhepler ve Fikrî Cereyanlar”la ile ilgilikararlar

– Müslüman gençlerin körpe dimağları batıl fikirlerle kirletilmeden tevhid akidesinin sunulmasına özen gösterilmelidir.

– Kadiyânilik ve Bahâilik gibi yıkıcı hareketler hakkında yazılmış kitaplar, verilmiş fetvalar, bu hareketlerin bulunduğu; İngiltere, Nijerya, Gana ve benzeri ülkelerde tekrar neşredilmelidir.

– Yıkıcı hareketlerle ilgili olmak üzere müslüman yazar ve araştırmacılar kitap, makale vb. çalışmalar yapmak üzere desteklenmelidir.

“Öğretim Metotları” ile İlgili Kararlar

– Bu konferansımız, bütün müslümanlara, davetçilere ve düşünürlere genelde tüm müslümanların, özelde de gençlerin islamî şuur kazanmaları için gayretlerini artırmalarını tavsiye eder.

– İslâm davetçilerinin seviyeli bir şekilde yetiştirilmeleri için uluslararası seminerler düzenlenmelidir.

– Müslüman devletler ve zenginler, müslümanların çocuklarının okuyabileceği okullar ve eğitim müesseleri açmaları için teşvik edilmeli, özellikle de azınlık durumunda olan müslümanların eğitim müesseselerine olan ihtiyaçları karşılanmalıdır.

– Sosyal ve tabii bilimler yeniden kaleme alınmalı ve eğitim programları İslâm’a uygun hale getirilmelidir.

– Dîni kaynaklarımızın büyük çoğunluğunun Arapça olması sebebiyle Arapça’nın dil olarak öğrenilmesi teşvik edilmelidir. (Arapça, Kur’an öğretimi ile başlamak üzere ilkokulların birinci sınıfından başlamalıdır).

– Muhtelif düşünce akımları ve dinlerle ilgili karşılaştırmalı çalışmalar yapılmalı, İslâm’ın bunlara karşı üstünlüğü ortaya konulmalıdır. Bu tür çalışmalara vakit kaybetmeden başlanmalıdır.

İslâm’a Çağrı ve İslâm meseleleri ile ilgili kararlar:

Bu konferans, yıkıcı ve bölücü hareketleri, düşünce akımlarını, İslâm’a ve Müslümanlara düşman olan dinleri ve onların bilimsel ve edebi araçları, medyayı kullanarak İslâm ve Müslümanlar hakkında karalayıcı bir kampanya yürüttüklerini gayet dikkatli bir şekilde esefle müşahede etmektedir. Zaman zaman Peygamber Efendimizin zâtına ve ashabına yönelik olarak cereyan eden, genelde İslâm’ı ve Müslümanları karalamayı hedefleyen bu tür faaliyetleri şiddetle kınamaktadır. Bu karalama kampanyasında internet de dahil olmak üzere ilimler ve kitaplar kullanılmaktadır. Bu bakımdan konferansımız, müslüman ülkelerin bu tür faaliyetlere karşı etkili bir şekilde mücadele etmesini tavsiye eder.

– Bu faaliyetlere karşı müslüman yazarların etkili ve ilmi bir metotla eserler vermelerini ve bu eserlerin farklı dillerde yayınlanmasını talep eder.

– İslâm’ın gerçek mânâda tanıtılması maksadı ile internetin kullanılmasını, bu kanalla İslâm hakkında oluşturulmak istenen olumsuz havanın bertaraf edilmesini, müslüman zenginlerin bu hususta cömertçe harcamalarda bulunmalarını, internetin geniş bir şekilde İslâm’ın ve müslümanların faydasına olacak şekilde kullanılmasının gereğine işâret eder.

– İslâm hakkında ortaya atılan gerçek dışı iddialara karşı mücadele etmek üzere dil bilen davetçilerin yetiştirilmesini, İslâm ve müslümanlar hakkında oluşturulan şüpheleri bertaraf etmek için dinleri, muasır fraksiyonları ve ekolleri karşılaştırmalı olarak araştıran merkezlerin açılmasını tavsiye eder.

– İslâmî eserlerin lüzumlu olanlarının bir çok dünya diline çevrilmesini önerir.

– Davetçi yetiştirmeye yönelik enstitüler açılmasına öncelik verilmelidir.

– Fertlere ve cemaatlere İslâm anlatılırken hikmet, güzel üslup ve doğru yöntemler kullanılmalıdır.

Konferansın Genel Tavsiyeleri:

– Kudüs meselesi, tüm müslümanların meselesi olup sadece Filistinlilere ait bir mesele değildir. Binaenaleyh Kudüs’ün, yahudilerin esaretinden kurtarılması her Müslümanın görevidir. Buna göre bütün müslümanların fert, cemaat, müessese veya devlet olarak Kudüs’ün yahudi işgalinden kurtarılması için çalışma yapmaları zaruridir.

– Afganlı ve Somalili kardeşlerimize içine düştükleri ihtilaf fitnesinden kurtulmaları için Allah’tan korkmalarını, kardeş kanı akıtmayı durdurmalarını ve sulh olmalarını, bunun için de İslâm dünyasındaki ilim ve fikir adamlarından oluşacak bir heyet önünde görüşmeleri sürdürmelerini tavsiye ederiz.