Altınoluk Dergisi, 2008 – Agustos, Sayı: 270, Sayfa: 052
Şahlanan dalgalar arasında büyük veli Hz. Hüdâyi’ye huzur ve sükûnet yolunu lütfeden Rabbimiz, onun adını taşıyan Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı ile de bu kutlu yolu, bugünlerde bir barış ve huzur ülkesine daha eriştirdi. Hüdâyi Vakfı’nın sevgi ve şefkat eli, Afrika’lı güzel dostlarının eliyle buluştu. Gönülden gönüle sessiz; ama güçlü bir cazibeyle başlayan bu buluşma, bizlere yeni bir heyecan yükledi. “Allah bir şey murad edince, sebeplerini de hazırlar” fehvasınca 6000 km’lik yollar dürüldü, kısaldı ve nihâyet İstanbul ile Burkina Faso arası bir muhabbet koridoru oluşuverdi.
Bundan dört ay kadar önceydi. Biri beyaz, diğeri de siyah derili kardeşleşmiş iki nûrânî genç adam, Hüdâyî’nin kapısını çaldılar. Bir şey istemek için değil; tanış olmak, muhabbet sunmak ve muhabbet almak için. Niyetler temiz, yüzler temizdi. Nasiyelerinde hayır lemaan ediyordu. Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’yi ziyaret edip, kendisiyle tanışmak, sohbetinden istifade etmek istiyorlardı. İsteklerine nail oldular ve umduklarını bulmanın yüzlerine yansıyan tebessümüyle tekrar gelmek üzere ayrıldılar. Onlar samimi sevgi sununca, karşılığını da daha büyük bir muhabbet ikramıyla aldılar. Yürekler arasında güçlü bir muhabbet hattı kurulmuştu.
İki ay sonra mutevazi hediyeleriyle Burkina Faso’lu Nuh Sawadogo tekrar Hüdayi ocağına gelmişti. Ancak bu defa Osman Efendi ile görüşmek nasip olmadı. O da hem selamlarını hem de hediyelerini bıraktı ve ülkesine döndü. Çok geçmeden selamlar ve hediyeler karşılıksız kalmadı. Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi onun mutevazi hediyelerine ve selamına bir ekip göndermek suretiyle karşılık verdi. İlmi Araştırmalar Merkezi (İLAM) hocalarından Ahmet Hamdi Yıldırım Bey, Fransa’dan Adem Dereli ve Musâ Beyler ve bir de bu satırların yazarı hep birlikte Burkina Faso’nun güzel insanlarına selam ve muhabbet emanetini iletmek için yollara düştü. Elhamdülillah bereketli ve huzurlu bir yolculuk oldu.
***
“Dürüst İnsanlar Ülkesi” anlamına gelen “Burkina Faso”, Coğrafi konumu itibariyle Afrika kıtasının kalp noktası diyebileceğimiz Orta Afrika’nın mutevazi bir ülkesi. 15 milyon kişinin yaşadığı bu coğrafya, 1960 yılında bağımsızlığını ilan ederek Fransız müstemlekesinden kurtulmuş.
14. yüzyılda Arap tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışan bölge halkının %60’ı Müslüman, %30’u Hrıstiyan ve %10’u da yerel dinlere mensup. Okuma yazma oranı oldukça düşük: %18 (Erkek %27, Kadın%9). İlkokul çağındaki çocukların ise yalnızca %29’u okula gitme imkânına sahip. Orta öğrenim son derece sınırlı ve genel olarak varlıklı kimselerin çocukları okuyabiliyor. İnsanların ortalama ömrü erkeklerde 51, kadınlarda ise 55. Nüfusun yarısı 17 yaşın altında. Nüfus artış hızı %3.11 olmasına rağmen, bebek ve çocuk ölümleri çok yüksek. 65 yaş üstü sadece %3.
Ülkede sadece 66 Hastane ve 280 doktor mevcut. 35.000 kişiye bir doktor ancak düşebiliyor. Özellikle sıtma, AİDS ve sarıhumma hastalığı yaygın bir şekilde görülebiliyor. Ekonomi, sağlık, eğitim ve çevre bakımından gelişmişlik ölçeğine göre 177 ülke arasında 174. sırayı alıyor.
Mahalli kaynakları son derece sınırlı olan ülkede yegâne geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Bu alanda da makine, alet ve edevat bakımından neredeyse sıfır noktasında bir imkânsızlık içindeler. Bir hafta boyunca bir adet olsun traktör ya da değirmene rastlamadık, diyebiliriz. Tarım tamamıyla el emeği ile yapılıyor.
İşçinin günlük ücreti 1-2$ ‘la sınırlı. İnsanlar karınlarını doyurmakta ve kendilerini koruyacak giyecek bulmada bile ciddi bir zorlukla karşı karşıya bulunmaktalar. Ancak bütün bu çaresizliklerine rağmen iffetli ve onurlu bir duruşları var. Ülfet ehli, misafirperver ve son derece saygılı bir yaklaşım hissediyorsunuz.
***
Bu güzel, sıcak ve mutevazi insanların arasında 5 gün misafir edildik. Nuh, Ahmet ve Osman isimli üç güzel insan el ele, gönül gönüle vermişler ve 2002 yılında insani yardımı ve eğitimi gaye edinen “Nasrullah Cemiyeti”ni kurmuşlar. Her üçü de Suriye’de yüksek öğrenim görmüş ve bu sebeple de gayet güzel Arapça konuşabiliyorlar. Hatta Nuh Sawadogo hıfzını da tamamlamış. 2006 yılında İHH’nın da yardımıyla kuyular açmışlar, camiler yapmışlar. 15 kadar merkezde yılın dokuz ayında ilköğretim seviyesinde 1000 kadar öğrenciye eğitim veriyorlar. Öğrencileri dini ve dünyevi ilimlerle imkanları ölçüsünde buluşturmaya çalışıyorlar.
Çoğu yerde penceresiz, sırasız ve tahtasız sınıflarda, öğrencilerine defter ve kitap bile veremeden bir eğitim verme çabasındalar. İnsan bu manzaraları görünce İslam adına, kardeşlik adına ve hatta insanlık adına bir utanç yaşıyor. Afrika aynasında insanlık kendi kalitesini/kalitesizliğini seyrediyor. O masum bakışları gördükçe, vicdanınızın derinliğinde suçluluk ve şuursuzluk su yüzüne çıkıyor.
Öğrencilerin mezuniyet programlarına katıldık. Yediden yetmişe herkes büyük bir heyecanla sizi karşılıyor. Öğrenciler şiir okuyor, Allah’ı anıyor, kelâmullahı sunuyor, Habibullah’a tazimlerini arzediyor. İşte o anda kardeşlik damarınız harekete geçiyor. Gönlünüz sevinç ve hüzün karışımı duygularla içinizi titretiyor. Rabbim kendini ve habibini bu elektriği suyu olmayan diyarlara bir şekilde duyurmuş. “Sensin her dilde anılan” sırrı orada da tecelli etmiş.
Ayağında çorabı ve ayakkabısı olmayan, üzerinde lime lime olmuş elbisesiyle size doğru bakıp Allah ve Rasülünün sevgisini ilan eden bu genç yavrular, gören göze ve işiten kulağa çok şeyler söylüyor…
Ümmet olarak, Allah Rasülüne daha yetişmiş nesiller sunmak, Âlemlerin Rabbine izzetli ve yeryüzünde O’na şâhid olacak kıvamda daha güzel kullar olmak için, adanmış ruhlara ihtiyacın zarureti bir çığlık olarak vicdanınıza çarpıyor.
Asırlarca insanlığa fazilet numuneleri sunan bir ecdâdın torunları olarak, bu ülke insanına çok şey düşüyor ve ondan da bu bekleniyor. İşte Hüdâyi Vakfı’na gönül veren fedâkâr ve vefâkâr gönül erleri de, o şerefli ecdâda layık olma adına, diğer kardeş kuruluşlarla birlikte Târık b. Ziyâd’ın izini sürerek, Afrika’nın ovasında, dağında ve taşında Hak adına ister yaya ister süvari şefkat erleri olarak hizmete hazır olmalıdırlar.
Hüdayi dostları gönüldaşlarımızla, Ramazanda iftar sofraları ve erzak paketleriyle; kurbanda Allah’a adanmış kurbanlarımızla; diğer zamanlarda da zekat ve hayırlarımızla dürüst insanlar ülkesi Burkina Faso’da olacağız. Rabbimizin tevfik ve inâyetiyle öyle ümit ediyoruz ki, bölge insanının hem karnı doyacak, hem yüzü gülecek hem de gönlü doyacak. Yola çıkan bu kervana bir tutam tuzla da olsa bu sesi duyan herkes davetlidir…
Rabbimiz muinimiz olsun…