Adem Ergül

Nefs Terbiyesinde Zaman, Mekân ve İmkân Meselesi

Altınoluk Dergisi, Sayı : 364 – Haziran 2016

Nefs, insan hakikatinin adıdır. Yani kişiliğimizdir. Nefs terbiyesi de, kişiliğin insaniyet kalitesiyle bağdaşmayan tortulardan arındırılması, ona mükerremiyet ve şeref katacak güzelliklerle donatılmasıdır. Diğer bir ifadeyle ham insanın, insan-ı kâmil kıvamına eriştirilme sürecidir. Bu süreç, Hazret-i Âdem -aleyhisselam-’dan günümüze kadar tüm inananların bir şekilde gündeminde olmuş ve kıyamete kadar da olmaya devam edecektir.

Her din ve kültür, kendi insanını inşa etme uğruna bir terbiye sistemi oluşturmaya çalışmıştır. İslâm medeniyeti de tarih boyunca bu uğurda nice müesseseler kurmuş ve bu yolda ciddi bir tecrübe birikimene sahip olmuştur. Mektep, medrese, tekke ve benzeri müesseselerin var oluş hikmeti, öncelikle benimsediği değerler çerçevesinde, arzulanan insan kalitesini ortaya çıkarabilmektir.

Esasen kişilik terbiyesi, birbiriyle bir şekilde ilgili ya da ilgisiz gibi görünen çok sayıda etkenlerin bileşiminden oluşan bir sonuçtur. Terbiye, insanın anne karnında var oluşuyla başlar. Annenin yavrusunu sıhhatli bir şekilde besleyebilecek biyolojik yapısı, psikolojik yönelişi, zihniyeti, ilmî birikimi, inanç ve değer anlayışı, yavrunun inşasında önemlidir. Babanın rolü de asla göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Çocuğun yaşadığı ev ortamı, mahallesi, okuduğu okul, hoca ve arkadaşları son derece etkilidir. Yine aynı şekilde işi, eşi ve sosyal çevresi de şahsiyetinin şekillenmesinde görmezden gelinemez. İçinde yaşanılan coğrafi mekânların, maddi-manevi imkânların, cemaatlerin, millet ve devletlerin tesirini de buna ilave etmek gerekir. Bütün bu sayılanların oranları farklı olsa da şahsiyetin şekillenmesinde şöyle ya da böyle bir rolü mutlaka vardır. Bunun için “insan muhitinin çocuğudur” denilmiştir. Bütün bunların öncesinde, sürecinde ve nihayetinde, sırrını beşer planında tam anlamıyla çözemediğimiz yüce bir irade daha vardır ki o da Hakk’ın muradıdır. Bizim için “gayb” (idrak ötesi) olan bu sahaya dair imanımızın ötesinde söyleyecek çok fazla bir bilgimiz söz konusu değildir. Bu gerçeklerin farkında olarak, kişilik terbiyesinin sonucunu şu ya da bu kişi veya müesseseye bağlayıvermek kolaycılıktır ve meseleye kuşatıcı bir bakış açısıyla yaklaşamamaktır.

Kişilik terbiyesinde irade ve seçimlerimiz son derece önemlidir. Hatta bu manada “insan seçimlerinin hulasasıdır” bile denilmiştir. Evet, her şey bizim seçimlerimizden ibaret olmasa da kendimiz için seçebildiğimiz hususların şahsiyetimize tesiri, hiçbir zaman küçük görülemeyecek kadar büyüktür. Anne ve babamızı seçemesek de, mahallemizi, okulumuzu, hocamızı, mürşidimizi, arkadaşımızı, eşimizi, işimizi, sosyal çevremizi, sevdiklerimizi, okuduğumuz kitabı, seyrettiğimiz programı, gittiğimiz yolu, inanç ve amellerimizi ve buna benzer daha nice hususları –biiznillah- seçebiliriz. Zaten bizden istenen ve beklenen, irademize bırakılan alanlarda doğruyu, güzeli ve iyiyi seçmektir. Böyle bir yöneliş, ilâhî rahmeti de bize refik (arkadaş) edecek ve inşallah felaha, kurtuluşa erişilmiş olacaktır.

Kişilik terbiyesinin bu çok boyutluluğu karşısında, kendimizi ve neslimizi selin akışına bırakıvermek, daha baştan kaybetmektir. Yapılması gereken, bizi kuşatan mahallî ve küresel şartların içerisinde rotayı kaybetmeden, büyük bir dirayet, basiret ve ustalıkla ilâhî rahmete nail olmak ve sahil-i selâmete erişebilmektir. Böyle bir gayrete soyunanlara ilâhî yardım erişecek ve yollar açılacaktır. Rabbimiz bu müjdeyi şöyle duyurur:

“Bizim uğrumuzda var gücüyle gayret gösterenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka yaptığını en güzel yapanlarla (Muhsinlerle) beraberdir.” (Ankebût Sûresi, 69)

Kişilik terbiyesi adına her insanın yaşadığı mekân, zaman ve imkân içerisinde en güzeli arama mesuliyeti vardır. Terbiye sürecimizde büluğ ve rüşd çağına kadar (12-17 yaş) sorumluluk daha çok aile, çevre ve devlete ise de daha sonraki dönemlerde daha çok kişinin kendisinedir. Terbiye ve tezkiye adına etkisi olan her bir halkanın iyileştirilmesi, İslamlaştırılması ve en güzel kıvama (ihsan kıvamına) eriştirilmesi, fertten topluma bütün Müslümanlar üzerine kendi iktidarları nispetinde bir sorumluluktur.

Eğitim adına hiçbir adım küçük görülemez. Zira bir zincirin sağlamlık derecesi, en zayıf halkası kadardır. Mademki eğitim bir süreçtir, öyleyse bu sürecin her bir kademesi sıhhatli olmak durumundadır. Tarih şunu göstermiştir ki, bu sürecin herhangi bir safhasında ayakların kayıp düşme ihtimali daima vardır. İş ciddidir ve kendi haline rastgele bırakılamayacak kadar da mühimdir. Hakk’ın koyduğu sebeplere/kanunlara tevessül edilmeden tevekkül davasında bulunmak da doğru bir yol değildir. Bu çerçevede dünyanın küçük bir köy gibi birbirinden haberdar olduğu ve etkileşim içinde bulunduğu şu çağımızda, kendimiz ve neslimiz adına nasıl bir yol izlenmelidir? Bu sorunun cevabını elbette herkes kendi şartlarına göre cevaplamak durumundadır. Ancak yine de bütün zaman ve mekânlarda dikkat edilecek temel esaslar vardır. Bunlara çağımızın gereklerini de elbette ilave etmek gerekecektir.

Bu zamanda kişilik terbiyemiz adına hedef ve faaliyet haline getirebileceğimiz bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:

1) Öncelikle helal lokma önemsenmelidir. Zira bütün mürebbi ve mürşidlerin ortak kanaati şudur ki, lokma zahiren bedeni beslese de kişiliğin oluşmasında bir maya görevi görmektedir. Onun ürettiği enerjinin müspet enerji olması, helâliyetine ve uyanık bir gönülle (Allah’ı unutmadan) alınmasına bağlıdır.

2) Anne-baba olarak örneklik, kişilik terbiyesinin temellerini oluşturmaktadır. Çocuğumuz Allah emanetidir. Onu, Hakk’ın ölçüleri içerisinde yetiştirmekten sorumluyuz. İnanç, ibadet, davranış ve ahlâk oluşumunda aile ocağı, terbiyenin omurgasını oluşturur. Bu itibarla aile yuvası, daha kuruluşunda, zevk ve menfaat merkezli değil, değer merkezli kurulabilmelidir. Kurulduktan sonra da orayı ilim, irfan, edep ve hizmet bereketiyle bir terbiye ocağı haline getirebilmelidir.

3) Oturduğumuz muhiti, apartmanı seçmek durumundayız. İnsan, ünsiyet ve ülfet eden bir varlıktır. Çevreye karşı direnç geliştirmek kolay değildir. Öyleyse pehlivanlık gösterisinden ziyade, akıllı ve basiretli hareket etmeli ve doğru bir yer tercih edebilmelidir.

4) Okul ve hoca seçiminde titizlik gösterilmelidir. Zira okul/medrese, günümüz şartlarında insan ömrünün neredeyse üçte birini içine alacak kadar bir zaman dilimine tekabül etmektedir. Kişiliğin oluşmasında ve yönlendirilmesinde çağımızın insan dönüştürme ve yetiştirme mekanizmaları bu eğitim yuvalarıdır. Bu çerçevede Müslümanlar kendi eğitim değerleri çerçevesinde bir okullaşmayı ve eğitimi ciddiye almak durumundadırlar. Aksi halde Allah’ın razı olacağı bir kişiliği inşa süreci istenilen seviyede gerçekleşemeyecektir.

5) Kur’ân-ı Kerim kültürü, Allah Resülü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin hayatı ve örnek ahlâkı, tarih ve medeniyet şuuru başta olmak üzere, ciddi bir bilgi altyapısı sağlanabilmelidir. Böyle bir bilgilenme olmadan, bugünkü küreselleşen dünyada Müslümanca düşünen ve yaşayan insan tipini yetiştirebilmeniz ve koruyabilmeniz imkânsız gibidir. Zira yabancı cerayanlara karşı korunabilmek için sağlam bir altyapıya ihtiyaç zarûrîdir.

6) İş ve eş seçiminde İslâmî değerlerin belirleyici olması son derece mühimdir. Zira bu iki konuda yanlış tercihler, insanın savrulmasında ve yoldan çıkmasında son derece etkilidir. Bu konuda herkes etrafında sayısız örnek müşahede edebilir.

7) İletişim araçlarının ve medyanın hayatın her alanını kuşattığı günümüzde, insan ne kadar donanımlı olsa da tek başına istikametini koruması zordur. İnsan yalnızlaşmıştır. Yalnızlık ise zaafiyettir. Bu itibarla sıhhatli bir topluluğun, salih ve sâdıklardan oluşan bir grubun içinde olmak bir zaruret halini almıştır. “İyilik ve takvâ üzere yardımlaşın” emr-i ilâhîsi, iyi ve muttaki olmanın ve kalmanın da yolunun ancak böyle bir yardımlaşma olduğunu göstermektedir.

8) Çağımız, nefislerin firavunlaştığı, önderleştiği, hâkimiyet kurduğu bir çağa evrilmiştir. “Ben Nesli” teşvik edilmekte ve insan egosu şişirilmektedir. Böyle bir durumda var gücüyle kötülüğü emreden “Nefs-i emmâre”nin liderliğinde, insan kıymetleri elbette esfel-i safiline doğru akıp gidecektir. Bu alçalışı durdurmak ve “ahsen-i takvim” kıvamına yönlendirmek için medeniyetimizin irfan mekteplerini yeniden canlandırmak gerekecektir.

9) Rabbânî âlimleri, mürşid-i kâmilleri ve ârifleri olmayan topluluklar, zamanla mânâdan ve değerlerinden kopacak, maddîleşecek, dünyevileşecek ve nihayet insaniyetlerini kaybedeceklerdir. Evet, dün mürşid-i kâmillere ve Rabbânî âlimlere ihtiyaç vardı. Bugün ise bu ihtiyaç çok daha fazladır. İradeler çözülmüştür. Yaşayan kültür ve alışkanlıklar, istikrarsız ve günübirlik yaşayan bir nesil ortaya çıkarmıştır. Kendi kendine ayakta kalabilen güçlü iradeye sahip, sabır ve sebat ehli iyice azalmıştır. İşte bu dönemde tasavvufun disiplinine son derece ihtiyaç vardır. Yol gösterici kâmil mürşidlerin kılavuzluğu bir zaruret halini almıştır. Zira gerçek âlimlerimizin sayıca yeterli olduğunu söylemek de zordur. Amelsiz ve hâlsiz bilim adamlığı bir meslek olarak benimsenir olmuştur. Üzülerek ifade edelim ki sıhhatli bir tasavvufî tekâmül sürecini sürdürebilecek ocaklar da gün geçtikçe azalmakta ve sönmektedir. Günümüz itibariyle seyr u süluk ocakları, yeterli sayıda yetişkinden ve yetiştiriciden mahrum olduğu için, âdeta açık öğretim fakültesi usulü bir eğitim yapmak durumunda kalmaktadırlar ki bu durum, İslam ümmeti adına tedbir alınması gereken önemli bir alandır. Çünkü eğitim, kısa sürede alınan ve bitirilen bir süreç değildir. Sürekli olmalıdır. Bu organizasyonu en iyi gerçekleştiren ocaklar, sıhhatli irfan ocaklarıdır. Evrâd u ezkârıyla, sohbet ve hizmetleriyle bu müesseseler, tarih boyunca bu misyonu en güzel şekilde icra etmişlerdir. Bu ocakların daha da tekâmül ettirilmesi, günümüz insanının terbiye ve tezkiyesi adına en öncelikli meselelerden biri olmalıdır.

10) Günümüz insanının eğitimi için onu uzun süreli kapalı havzalarda tutma imkânı kalmamıştır. Onu hayatın içinde eğitebilmenin yolları aranmalıdır. Bunun için de ciddi irade eğitimlerine ihtiyaç vardır. İletişim araçlarından da sıhhatli bir şekilde yeterince istifade edebilmenin yol ve yöntemleri araştırılmalı ve geliştirilmelidir. Organize olabilme becerilerini geliştirebilmeli, her bir kişiye yaşına, seviyesine ve imkânına göre çevreler (network) kurabilmelidir.

11) Kişilik eğitimi sadece bilgilendirmeye indirgenmemelidir. Aktif olarak hizmetlerin içine katılmak, doğru ve nitelikli insanlarla birlikte hizmet ve projeler üretmek, yaparak ve görerek tekâmül etmek için en verimli imkanlardır. Bu itibarla gönüllü teşekküllerin hem sayıca artması, hem de keyfiyet yönüyle tekâmül etmesi daima gündemde tutulmalıdır.

Hulasa günümüzde nefs tezkiyesi (kişilik terbiyesi), çok daha zor ve girift hale gelmiştir. Ancak Rahmân ve Rahim olan Mevlâmızın her döneme ait rahmeti yeter derecededir. Acizlik Müslümana yakışmaz. Her zorun içinde bir yol bulunabileceği gerçeği asla unutulmamalı ve beklemeden yola çıkılmalıdır.